Katrin Rauch:Schlager

Jacques Prevert: Je suis comme je suis

Je suis comme je suis
Je suis faite comme ça
Quand j’ai envie de rire
Oui je ris aux éclats
J’aime celui qui m’aime
Est-ce ma faute à moi
Si ce n’est pas le même
Que j’aime à chaque fois
Je suis comme je suis
Je suis faite comme ça
Que voulez-vous de plus
Que voulez-vous de moi

Je suis faite pour plaire
Et n’y puis rien changer
Mes talons sont trop hauts
Ma taille trop cambrée
Mes seins beaucoup trop durs
Et mes yeux trop cernés
Et puis après
Qu’est-ce que ça peut vous faire
Je suis comme je suis
Je plais à qui je plais

Qu’est-ce que ça peut vous faire
Ce qui m’est arrivé
Oui j’ai aimé quelqu’un
Oui quelqu’un m’a aimée
Comme les enfants qui s’aiment
Simplement savent aimer
Aimer aimer
Pourquoi me questionner
Je suis là pour vous plaire
Et n’y puis rien changer

Zülküf Kurt: Minerva’nın baykuşu

“Saatin on ikiyi geçmediği bu yer, bir külkedisi masalı bile etmiyor.”

Barbarlarla beklerken, Mehmet Mahsum Oral

Kendini gördüğün sudan kaçman, yüzünü saklaman… Tanıyamadığın bir beden… Aniden dönüştüğün şeyin bir adı, hâlâ hiç ara vermeden dönüştüğün şeyin götürdüğü bir yer olmalı… Ya yoksa diye başlayan tüm korkuların bir kâbusu olmalı. Biz, bu kâbusun çocukları, korkular dünyasının acımasız sokakları, varoşun en keskin bıçakları, sözümüz var, hınca ve korkuya bulanmış kanlar arasından. Bu defa bizi dinlemek zorundasınız. İşte, şimdi kaçamayacağımız bir denizin tam ortasındayız…

Gemilerin altına sürülen katran kadar ağır bir suyun içinde, kollarımız yorgunluğa teslim. Büyük sözler söyleyeceğim birazdan, şefkatten uzak. İçinde merhamet barındırmayacak bir kürsüden konuşacağım, gözüm uzak, sesim yakına düşerken. En yakınımızdakinin bizi çektiği aşağılarda, karanlıklarda dolanıp da çıkmayı ihanet sayanların bozkırlarından bu ses. Çıkmayacağız bu koyu karanlıktan, ışığın ucu görünse bile…

Akasyaları yere düşürecek kadar sertleşse de rüzgâr, henüz kırılmadı içimizdeki zincirler. Bir daha, bir daha vur… Daha güçlü, en ince noktasına… Çekicin murca değdiği yeri dümdüz edercesine… Ardı ardına, güçten takatten düşmemecesine. Daha çok bilenerek, daha çok hınçlanarak. Zor bir doğum bu. Demirden ve mermerden bir çocuktur doğacak olan. Şimdi anlıyor musun fırlatılan çekiçle birlikte yükseklere sinen “Diril..!” yankısını…

Neyle var olacaksın tozdan ve kilden başka? Suların ıslattığı taşlarda kaymaman maharet sayılmaz bu gaddar çağda. Yeteneğin kalmaya değil, ölmeye yazgılı. Dirhem dirhem tükeneceksin. Ne yapsan da batacaksın bu bataklığa. Belki bir timsah yemeyecek seni… Yenilme korkusuyla değil, yavaş yavaş batacaksın gittikçe milleşen bu toprağa… Batmaktan korkmaz kimse düşmekten, yenilmekten korktuğu kadar… Ölecek kadar zamanımız olacak ne de olsa…

Orta yaşlı, şapkalı bir adam olta attı denize. Üç defa boş çıktı olta. Dördüncüsünde balık kaçmayı başardı. Beşincisinde biraz daha umudu yükseldi adamın. Altıncısında öfkesi bilendi. Yedincisinde öfkesi aklını zehirledi. Sekizincisinde balık kaybetti. Sudan bir balık azaldı, karada bir balık öldü. Balıkçının her gün öldüğü kıyılarda…

Sözüm var! Dinleyin beni! Bunca yılın ardından herkese iki kelam etmeye hakkım var. Yapabildiklerimin hanesinde kalamadım. Yapamadıklarım ise hep günah diye yazıldı. Ben hiçbir yerde olmadım oysa. Siz vardınız bütün evlerde, ama hiçbiriniz de kalmadınız, bana kal dediğiniz hiçbir yerde. Hepinizin bir adı var, fakat hiçbirinizin bir adı yok. Söyleyin desem, hikâyelerinizin yalnızlığından koşar adım kaçarsınız… Neden bunca zaman bastırdınız peki, yok etmeye çalıştınız bu kadar şeyi? Ne zannediyorsunuz kendinizi? Kimsiniz siz?

Bir suya düşen taş kadar değeriniz yok diye bağırdıkların karşı kıyıda. Sen çoktan kaybettiğin bir savaşın adasında. Rutubet… Demir ranza… Kan ve kum… Ne yapsan ilk dalgada, ilk fırtınada boşa düşecek. Sen bir Sisifos Söyleni’nin içinde değilsin. Çaresizliğini öfke dışında anlatacağın bir kağıdın bile olmayacak… Ne kadar bağırabilirsen bağır, sesin aşamayacak bu dalgaları… 

Öfkenin doruğuna çıkacak bu koridorlar. Yeraltındaki tünelleri bul mutlaka. İlk tünelden gitme, sonu yıkık. İkinci tünelin ortası kuyu. Üçüncü tünelden yürü. Öfkenin koridorlarında koşarcasına… Bağır, çağır, haykır! Sen de kus öfkeni, büyüt bu denizi, yükselsin sular… Dindirilmesini bekleme bu öfkenin… Bekledikçe bilen, hatırla… Daha çok, daha çok hatırla… Ve çıkamayacaksın o tünelden de, unutma…

Sesler seslere, sesler dalgalara karışırken, ayın yüreğimizi şişirircesine daha çok büyümesi. Suyun üzerine vuran bu ışığın üzerimizdeki örtüsü kalkınca ne kalacak öfkemizden geriye? Dalgalar alıp götürmeden, ya da uzaklara uçmadan önce söyleyeceklerimiz olacak, biliyorum. Ama ne bir kelime ne de bir söz hatırlıyorum… 

Maria Moling: Sirena

i bai, datrai zënza ponsè, 
i bali, deach i ne sà nia plü co sté. 
me sta nia saurì, ne sa nia plü ci te dí
 y tö, cajö, che t`ciares y ne te intënes nia 
da s`la rí, ne ele nia tan rî
mo tan dî, ne vara dal tigní
y sce i sun na persona dal anima rota, 
vëigheste ma ciaran sot te mî edli

Sot ega it ne vëigun nia chi pit… 
Sot ega it ne aldun nia chi scrai…
Hei, heeeei…

noda y tira n salt cun me ia chi pit… 
Sot ega it ne aldun nia chi scrai…
Hei, heeeei…

y i te spieghi 
sciöch sot ega tiri l`flè 
jun a funz 
y düta l`anima it tiruns 
pur che en dè 
i plü bì pësc podunse apiè 
Ciara, en post ai prenotè 
mo ma sce i po te prejenté 
mia pert scüra
y ch cun chera post palsè 
y i polpi cun düc sü tentacoli s abrace 


Sirene

übersetzt von der Autorin

Manchmal sprech‘ ich ohne Gedanken,
Manchmal tanz‘ ich, um nicht zu stehen.
Fühle mich unwohl, möcht‘ nichts erzählen.
Und Du schaust zu, merkst nichts von alledem
Leicht lässt sich ein Lächeln geben,
Doch so schwierig es festzuhalten.
Dass meine Seele kaputt ist, spürst Du nur,
Wenn Du tief in meine Augen schaust.

Unter Wasser sieht man nicht, dass ich weine…
Unter Wasser hört man nicht, dass ich schreie…
Hey, heyheyhey…

Komm spring, schwimme mit mir
Dann verrate ich dir,
Wie ich unter Wasser atme:
Sinkend auf den Meeresboden
Atmen wir einander‘s Seele.
So können wir eines Tages
Die schönsten Fische fangen
Sieh‘, ein Platz ist Dir reserviert,
Wenn meine dunkle Seite Dir gezeigt
Und du mir als Ganzes zugeneigt. 
Unter Wasser lass selbst kommen Kraken
Die mit ihren Tentakeln uns verhaken.

Unter Wasser sieht man nicht, dass ich weine…
Unter Wasser hört man nicht, dass ich schreie…
Hey, heyheyhey…

Natalia Breininger: Игра

Как мы нашли друг друга?
Совершенно случайно, моя дорогая.
Куда мы идем?
Вниз, вверх, в сторону или назад, пойдем туда, куда хочешь.
Я не хочу.
Ты обязана.
Я обязана. Да да, мы обязаны. Жизнь – это всего лишь модальный глагол.
Жизнь – всего лишь модальный глагол.
Да да, модальный глагол. Ты в карты играешь?
Нет.
В азартные игры?
Нет.
Жаль.
Почему?
А то мы бы сыграли.
На что?
На счастье.
Кто выиграет, тому и достанется?
Нет.
Нет?
Ага.
На что тогда?
На обещание счастья.
На обещание счастья?
Именно!
Я не играю.
Отлично!
Я не играю.

Natalia Breininger: < atheist prayer >

а давай постоим
покурим
у окна 13. этажа
порвём нить
связки жизнь
как струны
старой скрипки
как тьмa
разрывает
в клочья
остатки дня

а давай постоим
в обнимку
с осадком дыма
в легких
и огня
и спасём
друг друга
как
от тьмы
спасает луна

а давай помолчим
и сдуем
у бога ресницу
со щеки
прикоснёмся дыханием
друг к другу
губы
молча
отдохнут
на веске

а давай постоим
и спрыгнем
в обнимку
после выкуренной
с 13. этажа
не расcчитывая
на чудо
а всего лишь
на рассвет
грядущего дня

а давай не умрём
не воскреснем
как Христос
и не станем
ничем
святым
а всего лишь
будем

шепотом
или
волнами
на песке

Natalia Breininger: <дробь>

жизнь не скла
дывается в схему смер
ти вы
стрелы раз два тр
и с(к)ука зноб
но дробит (хочется написать) сер
дце (но ведь это
будет кли
ше) любовь ус
тупает место пре
зрению а может быть во
все пусто
те знойно кол
отится орган кров
и из и
вне

Natalia Breininger: [amplitude]

[amplitude]

embrace me
through
that wall
breathe me
in
take me
home
in your lungs

[amplitude]

umarme mich
durch
diese Wand
atme mich
ein
nimm mich
mit
nach Hause
in deinen Lungen

[амплитуда]

обними меня
сквозь
эту стену
вдохни забери
меня
домой
в своих легких

Natalia Breininger: #notapoem

[not a poem 2]

my body is full
of / blue
stains / from
all the edges / in the
empty
house / but
it is not
my body
is full of / blue
stains / from all
the dead
corners / of
your soul

{ru} — Я пытаюсь превратить в поэзию что-то прозаическое, банальное, повседневное, настолько отвратительно неуклюжее, что желчь поднимается в сердце; я хорошо умею стоять в стороне и делать умозаключения, но плохо в жизни с ними справляюсь, особенно когда лицо, подобное Bашему, постепенно искажается – Нарцисс, зачем сидите Bы у моих берегов?

Бывают месяцы: спешка, новости, посты, почтительные и трансграничные, объятия, намёки, соблазнения, кофеин; es läutet Sturm; и я не хочу той роли, которую Bы мне отводите, ни во сне, ни в реальности, горбачу в знак протеста простыню ногами ночью, тащу себя из утра в день, из дня в вечер, в ночь, и обратно – почему всё в жизни противоположно? Пизда или честь / стыд или скука / одиночество или сука – warum ist das alles, was zur Wahl steht, почему, почему, почему?

Я воздвигаю стену, чтобы нарушить ритм – либо громче лаять, либо тише молчать – стену, за которой Bы сидите, царапаетесь и выжидаете, пока друзья корчат рожу от извращенного раздражения, get over it – а что, если это жизнь? Моя жизнь, уж извините, что не могу предложить вам развлекательную программу покруче – как насчет головы, бьющейся об стену от скуки в кровь?

Упрямство и эгоцентричность не всегда побеждают, Hund, так же, как нерешительность и страх – и вот прошло мгновение, жизнь, а ведь как-то она была потрачена – на усопшую любовь, свежую ложь, молчание или лепет – всё это так часто становится нечётким, если ты не встаешь на дыбы и сопротивляешся. The courage to act what you are, to do what you feel is a bitch, but then all is, и жребий не всегда брошен в aspetto perfettivo, а иногда просто скатывается со стола на пол с дешевой выпивкой –

а Боженька снисходительно смотрит, как они мучаются, сколько им ещё осталось.

{de} — Ich versuche Dichtung aus etwas zu machen, das Prosa ist, banale, alltägliche, so widerwärtig plumpe, dass mir die Galle hochsteigt ins Herz; ich bin gut darin, mir alles anzusehen von der Seite und Schlüsse zu ziehen, schlecht darin, mit ihnen zu leben, besonders, wenn ein Gesicht wie Ihres nach und nach von den Fakten entstellt wird – Narziss, warum sitzen Sie an meinen Gewässern?

Es sind Monate, die passieren, rauschend, Nachrichten, Posts, respektvoll und grenzüberschreitend, Umarmungen, Hinweise, Verführungen, Kaffee; es läutet Sturm; und ich möchte die Rolle nicht, die Sie mir zuteilen, nicht im Traum und nicht in der Realität, ich wälze mich aus Protest nachts strampelnd durch die Laken, schleppe mich aus dem Morgen in den Tag in den Abend in die Nacht und wieder zurück – warum muss alles Gegensatz sein und nicht zu haben? Пизда или честь / стыд или скука / одиночество или сука – warum ist das alles, was zur Wahl steht, warum, warum, warum?

Ich ziehe die Wand hoch, um den Rhythmus zu brechen – entweder lauter bellen oder stiller schweigen – hinter der Wand, hinter der Sie sitzen und sich kratzen und ausharren, Freunde ziehen entnervt eine Schnute, get over it – aber was, wenn es das Leben ist? Mein Leben, entschuldigt, dass ich euch kein besseres Unterhaltungsprogramm bieten kann – wie wäre es, mit einem Kopf, der sich vor Langerweile blutig schlägt an der Wand?

Sturheit und Egozentrik siegen nicht immer, Hund, manchmal bleibt man darauf sitzen, wie auf Unschlüssigkeit und Angst – und dann ist der Moment vorübergezogen, das Leben, und man hat es irgendwie verbracht, irgendwie geliebt, gelogen, geschwiegen oder gestammelt – es verschwimmt so oft, wenn man sich nicht gegen all das aufbäumt und wehrt. The courage to act what you are, to do what you feel is a bitch, but then all is, und die Würfel fallen nicht immer im aspetto perfettivo, sondern rollen von den Tischkanten hinab, auf den Fußboden neben den billigen Fusel –

а Боженька снисходительно смотрит, как они мучаются, сколько им ещё осталось.